GECİKMİŞ MUMYA genel olarak kısa şiirlerden ve kolaj bir yapıdan oluşur. 1. Basımı, Haziran 2010'da, İstanbul'da, MÜHÜR kitaplığından çıkmıştır. "Sevginin krallığında neşe duyanlara" adanmıştır. Hilal KARAHAN'ın 4. şiir kitabı olup 80 sayfadır. "Sesin İlmekleri", "Şizofren Tragedya", "Hendek Musiki Cemiyeti Beraber ve Solo Saz Eserleri", "Gecikmiş Mumya", "İç Sözlük-2" ve "Söz Arası" olmak üzere altı bölüm içerir.
(Her türlü hakkı saklıdır. Hiçbir şekilde şairinin izni, ismi olmaksızın ve kaynak belirtilmeden alıntılanamaz, kullanılamaz. Aksi türde kullanımı halinde yasal yaptırım uygulanacaktır.)
BURNU BÜYÜK ERGUVANLAR BALADI
1/
uzun zaman oldu görüşmüyoruz erguvanlar ve soluğunuz
uzun zamandır sesinizi gökyüzünden tanıyoruz.
2/
ıtır kokusu, yasemin çayı, öğle vakti biliriz;
sade ve güneşli günleri seversiniz
kapı önlerinde sessiz güler buluruz sizi
“gece gölge değildir
hırs, ihtar edilmiş hareket”
koridorlarda yürürsünüz, pencere aralarında,
duvar diplerinde, eşiklerde
yeni uyanmış kırışıkları kuşlara yedirerek
korktuğumuz yollardan döner sıkıntılı sesiniz:
"bellek tehlikeli bir düzmece”
3/
üçgen bir kalabalıkta anımsarız sizi dalgın
iç açıları ağrıyan bir dal erguvan
çağın sertleşme sorununa teğet,
ayak fetişizmine dik bakan;
“bilinçaltı çöplüğünde durmadan kurulan
ve dağılan kabarık insan”
hiç anlamayız ama akla aldırmayız: aşıkken
kim tanıyabilir birbirini? yeni giysilere alışır
gibi alışılır yeni aşka:
biraz daha açık, biraz daha kısa.
4/
gürültüyle anımsarız balkona oturunca gün üşümüş
burnunuz ve kırmızı kravatınız: kocaman burnunuz
ve sümüklü susarız salonun ortasında:
“görülmenin anlamı yok”
saçınıza dokunuruz usulca birbirine devrilir iki tren
yine elimizi yıkamadan, üzerimizi soyunmadan yine
yüzümüz cam.
5/
uzak bir limandan dönüyor olmalı bu kuşlar
EBRAR
1/
geçmişi elemiş, kurallarını kaldırıp duvara asmış yaşlı iskele,
sırlarını tahtaların arasından suya atmış: sessizliğin
güvenli ritmi inip kalkıyor göğsünde ahbap dalgaların;
"önce s e s s i z lik vardır. adımdan önce, yola
çıkmaktan, varmaktan, yolda olmaktan önce;
harften, dilden, sesten, (KÜN! = OM!)’dan önce,
insandan önce sessizlik vardır. hak’lıdır;
tamın yar’ısı: ortaya yakın, uca uzak.
algıdan hızlı giderse, anlamı algıya bağlar.
akson ağında beyinden harfe, harften sözcüğe,
sözcükten düşe, düşten imgeye sıçrar;
:S E S S İ Z L İ K İ Z B I R A K M A Z"
2/
neredeyse ay doğacak; mehtap uzun, kadife
eteklerini savurarak soğuk sularda salınacak:
beklentileri ertelenmekten önemini yitirmiş
kırık yıllık aşk!!!
"yaşamdan çıkarılan kalın algıların ve tine iz
düşen inceliğin karekökü b e k l e n t i:
zihnin sirküler hareketleri, aklın, düşüncenin,
egonun, süperegonun kılavuz kargalığında,
sağdan sola, soldan sağa sirkadyen ritm!
geçmiş ve geleceğin hamağında sallanırken
aldırmaz ne yola, ne yolcuya…
:B E K L E N T İ B A Ğ L A N M A Z"
3/
üşüdü mü, lodostan mı, iliklerine dek ürperdi
yumuk ayaklar yürürken belkemiğinde;
teslimiyet mi, huzur mu, ne bu arzusuz
dikkat, habibi hiç kirpiksiz izleyen?
"dikkat görür nesneleri: henüz yüzünü
yıkamadan dolanır kaldırımları, toprağı,
ağaç kabuklarını, bulutları yerli yerine koyar:
b a k ı l a n değil, g ö r ü l e n var olur!!!
çiçekle renginin, denizle serinliğin, beyinle zihnin,
iki düşünce dalgası arasındaki kutsal boşluk!
bilincin tırmandığı son basamak!
düşünce esaretinden sıyrılmış farkındalık!
saf dikkat!!!
:D İ K K A T T A N R I D I R"
SESİN İLMEKLERİ
1/
sizi yalnız gecelerde dinleriz
sökülmüş ilmekleri seslerin.
2/
havalanır kımıldarsa pencere
giz ve gecikmiş bir saat sekiz.
3/
tedirgin ekimi ikiye böler
:bir resim ve bir keder.
4/
hüznü severve üşüyen ellerini,
su dolu oyukların.
5/
susunca,
illüzyon oturur karşı koltuğa
ve ateşli kabullenmeler.
6/
yetişmekten yorgun
dinlemekten sağır
gecikmiş--
AKŞAM
1/
dikkatle sıvazlar karnını zamanın
siğilli elleriyle sessizlik,
akşam olmaktan yorulmuş
güne sofra kurar:
2/
inciler dökülmüş tarlalara
bulutların yeni bağlanmış uçkurundan--
3/
gün boyu koşturmuş toprak
kayalığa mı takılıp düşmüş
obadan ovaya,
dizleri çamur, ay tozu, safran--
4/
anlayamaz bir başına taşların
içini usul usul oyanı;
ne dans eden otlar,
ne gerinen çalılık,
ne de ayak izlerini koklayan rüzgâr--
NAMUS
1/
hep ıslak, hep tarhana kokan
mahallede koşturur çarpık sokaklar,
2/
çardağı peruk yapmış kel evlere
aynı kapıdan girer akşamlar,
3/
avluya yarasını açan kadınları
yaşama bağlar kızartma kokuları,
4/
akşamla açılan kızların gözleri ayaklarında,
bir ömrün yürüdüğü yol: düz topuk otuz altı numara--