KADIN’IM, ŞAİR’İM, YAZI’YOR’UM
Hâr Dergisi, 8. sayı, Kasım-Aralık 2010.
1/ “Kadın Şair”: Şiirde Cinsiyet Ayrımcılığı:
Yakın bir zamana dek "errkekk şairler" (=poet), kadından şair olup olamayacağını merak eder, nezih edebiyat ortamlarında tartışırdı: “Kadından da şair olur mu, hadi canım?” Elinin hamuruyla, karnında çocuğuyla ne yazabilir ki yatak süsü, pencere demiri?
Bugüne dek “kadın şairler” (=poetess), edebiyatımızda parmakla sayılan, parmak ucuyla gösterilen, şiirde cinsiyet ayrımcılığının özneleri olageldi... Nesneleri mi demeli yoksa? Bu ayrımcılığın nedeni şiir yazan kadın sayısının az olması mıdır? --Şiir yıllıklarına ve antolojilerine bakıldığında, yaklaşık yirmi erkeğe karşı bir kadın ayakta durur-- Kadının şiirdeki yerini sınırlamak, şairi şiiriyle değil de cinsiyetiyle sınamak mıdır yoksa?
Edebiyat tarihimizdeki bu ayrımcılık Divan Edebiyatı’na dek uzandığı ve o devirdeki kadın şairlerin hikâyeleri günümüzde bile ilgi gördüğü için; medyayla, internetle, globalleşmenin tüm ağıyla kapitalizmin, edebiyatımıza çöreklendiğini söylemek yeterli olmaz. Hatta bunun, feminizmin tarihsel gelişimine bir bilinçaltı tepkisi olduğunu söyleyip, işin içinden çıkıvermek de yanlış olur... O halde nedir “kadın şair” kavramını bu denli estetik ve pragmatik kılan?
“Kadın” ve “erkek” birbirini tümleyen, bir diğerinin sınırında başlayıp biten; evreni, doğayı, yaşamı paralel düzlemlerde paylaşan, aynı fakat ayrı öznelerdir. Madde dünyası için biri olmadan öbürü de var olamaz. Benzeşen, ancak farklı kırılma noktaları olan gelişim çizgileri izler. Tümün iki eş parçasından biri olan --ya da birini iki kere aynı kılan-- “kadın”, edebiyatta daha estetik kabul edilir ve yar, ana, bacı, eş,...vb. türevleriyle, veya sadece “kadın” sözcüğünün yarattığı erotizmle, edebî metinlerin hemen hepsinde yer bulur. Şiir yazan kadınların “kadın şair” olarak tanımlanmasında, şair kimliğinden ziyade kadınlığının ön plana çıkarılmasında, bu estetik güdümlenme rol oynayabilir.
Bir diğer neden, dünyada ve ülkemizde baskın erkek erkinin sanata dayatılmasıdır. “Sanatçı” ruhları zihin kafesine tıkılı olanların barutunu doldurduğu, bu tür ataerkil tartışmalar, maalesef birtakım “ciddi” dergilerin sayfalarını işgal etmiştir. Neticede saygıdeğer errkekk şairlerin bir türlü karar veremeyişine rağmen, kadın şairler hâlâ şiir hayatına devam etmektedir.
Her ne sebeple olursa olsun, şiir yazan bir insanın, kadın ya da erkek olarak belirtilmesi, Prometheus’un ateşiyle kağıt sunakta buluşan, yaratının cehennemiyle yüzleşen, yarasını açıp bakma cesareti olan bir “sanatçı”nın X kromozomuyla sınırlanması, toplumsal cinsiyet rolüyle sınanması çok gülünç ve ilkeldir. Bu yanlıştan bir an evvel sıyrılmak ve literatürden “kadın şair” kavramını kaldırmak gereklidir. (Umarım zamanla, edebiyatın bu uyuşmuş biliçaltı temizlenir...)
2/ “Kadın Şair” Dosyaları:
“Kadın şairleri” konu alan dosyalar hazırlanmakta ve kadınların ortak birtakım imgelerinin olduğu (ev hayatı, çocuk, rahim, vajen, doğurmak...vb.) söylenmektedir. Hatta bu şairler birbiriyle kıyaslanıp, kadınların şiir dilinin benzeştiği öne sürülmektedir. Neredeyse tüm kadınlar aynı şiiri yazarmış gibi... Böyle bir hırsızlık edebiyatta kabul görürmüş gibi... Özgünlük ve yeni bir üslûp yaratmanın cinsiyeti olurmuş gibi...
Oysa edebiyat dergilerinin sayfaları şöyle bir karıştırılsa, ortalama düzeyde yazan en az yüz erkek şair bulunabilir; hatta bunların şiirleri incelenirse, %50 aynı sözcükler kullanılıyor olabilir. Peki neden o zaman erkek şair dosyaları yapılmaz ve bu şairlerin, şiir dilinin birbirine benzemesinde, erkek olmak etkin bir kofaktör sayılmaz? Erkeklerle ilgilenmek sıradanlık mıdır?
Yüz tane erkek şairin şiirinde geçen-geçmeyen sözcüklerin analizini yapmak ve sonuçta çoğunun aynı şeyi yazdığını söylemek ne kadar pragmatikse, bu tür “edebî” çalışmaları kadınlar için yapmak da o denli pragmatiktir... Akvaryum balıkları ya da sera çiçekleri kıvamında sergilemenin, bir fanusa doldurup görücüye çıkarmanın, polemik yaratıp şairleri rahatsız etmekten başka ne anlamı olabilir?
Bir diğer merak unsuru, şiir yazan kadın sayısının neden bu denli az olduğudur. Aile yapısı, gelenek, örf ve adetler, eğitim sistemindeki eşitsizlik kadar, kadının anneliği ve çocuk yetiştirmedeki primer rolü de, kültürel aktivitelere ayırdığı zamanı azaltır. Bir çocuğun, kadının boş zamanını en az beş yıl doldurduğu düşünülürse, ortalama 2-3 çocuklu aile yapısı olan toplumumuz için, durumun önemi daha iyi kavranabilir. (Gülten Akın gibi çok çocuklu şairler, bu öngörünün dışında tutulmalıdır.)
Bu önyargıyı kırmak için Ayten Mutlu, Sennur Sezer, Gülten Akın, Nilay Özer, Emel İrtem, Betül Dünder, Gonca Özmen, Hayriye Ünal, Hilal Karahan, Gülümser Çankaya...v.b. gibi, çeşitli dergilerin dosyalarında düzenli yazan şairleri anımsamak yeterli olacaktır.
Peki, erkek şairlerin yüzde kaçı düzenli yazı yazar? %50? %25? %10? Belki daha da azdır... Elli kadın şairden onu düzenli yazıyorsa, oranlar erkek şairlerle hemen hemen aynı demektir. Sıkıcı hesaplamalara hiç gerek yok: kadın ya da erkek olması fark etmeksizin, dergilerde düzenli yazanlar hep belli isimlerdir.
5/ Şiir ve Namussuzluk:
Şiirle ilgilenen bayanlar errkekk şairlerin, dergi editörlerinin yumuşak karınlarını bilirler: Türkiye’de “bazı” şairler ve “bazı” editörler, tanıştırıldıkları bayanlara, daha ilk dakikada kur yapmaya başlar. (Bakınız: biyoloji dersi; konu: tavus kuşunun üremesi) Bu kulaktan kulağa herkesçe duyulur; takdir edilmese de, bu tarz davranışlara göz yumulur.
Şiirle ilgilenen bayanların, şiire olan tutkusu ve yeteneği oranında bu ilk engelden atlaması gereklidir. Ya sineye çekecek, başka dergilerde, etik değerlere haiz başka editörlerle şansını deneyecek; ya da “Nasıl bir ortama girdim, şairler-editörler hep sübyancı, uçkur düşkünü mü?” diye düşünerek, dehşetle uzaklaşacaktır. Türk şiir camiasındaki bu tuhaflık, belki de genç bayan şairler için bir tür ön eleme olup, kalburüstü olanlar şiir yaşamına devam edecektir.
Aslında bu durum, bir tür avantaja da dönüşebilir: Örneğin seçici kurulda sevgilisi olursa, yetenekli bayanların ödül alması ya da kitabını bastırması kolaylaşabilir! Ancak zaman saydam bir organizmadır: Bu tür kirli ilişkiler ve Alicanbaz oyunlarıyla bir yere ulaşmaya çalışanların kalemini çeler. "Etik olmayan ancak estetik olduğunu sanan" kimi editörleri ise edebiyatın dişlileri ezer geçer.
6/ Sonuç:
Edebiyatın her döneminde, ortalama düzeyde yazan diğerlerinin arasından, sadece birkaç şair sıyrılır. Genetik, ekonomik, ideolojik, sosyolojik etkiler gibi çok daha önemlileri dururken, cinsiyet, bunu belirleyen bir önkoşul sayılamaz. Şiirde cinsiyet ayrımcılığı yapılmamalı, “Kadından şair olur mu?” tartışmaları ile vakit yitirilmemelidir. Şiirin tartışılması gereken daha ciddi sorunları bulunmaktadır.
http://www.facebook.com/pages/HILAL-KARAHAN/112835882096610
http://www.poetasdelmundo.com/verInfo_asia.asp?ID=6552