7 Aralık 2010 Salı

ŞİİR ELEŞTİRİSİNE DAİR BİRKAÇ SÖZ

ŞİİR ELEŞTİRİSİNE DAİR BİRKAÇ SÖZ
HİLAL KARAHAN, AKBÜK DERGİSİ EYLÜL-EKİM 2010.

            Edebiyat ortamımızda şiir eleştirisi denildiğinde genellikle bir şiirin, bir şiir kitabının ya da bir şairin tanıtımı için yazılmış yazılar akla geliyor. Yazın alanında eleştirmen sayısı hayli az. Hele de şiir söz konusu ise bu durum vahim bir hal alıyor. Oysa eleştiri nasıl da ciddi bir iştir! Eleştiri, Yunanca yargılama, ayırt etme anlamına gelen krisis sözcüğünden gelen bir terim. Bir kişiyi, düşünceyi ya da eseri dikkatli, derinlemesine ve özenli bir incelemeye tabi tutmak. Sanat eserlerine, bu eserlerin çok çeşitli özelliklerini ve işlevlerini hesaba katarak, değer biçmek; onları önce analiz edip, sonra yargılamak. Eleştirmenin, eğildiği konuyu derinlemesine incelemesi, çok boyutlu algılaması, yorumlayabilmesi ve analiz edebilmesi için; incelediği konunun tüm detaylarına tam olarak vakıf olması gerekiyor.

            Bizde öyle mi peki? “Şiir Eleştirisi”, içine her türlü kuramın, felsefenin, her türlü poetik değininin, denemenin, hatta söyleşinin olur olmaz sığdırılmaya çalışıldığı bir “pazar filesi” gibi ortaya çıkıyor çoğunlukla. Eleştiri kuramlarını kullanarak, her şiir türünde ve her şairde, ona uygun kuramdan yararlanarak, özgün, tutarlı bir “şiir eleştiri dili” oluşturmak yerine, ahbap-çavuş ilişkileri içinde ya tamamen övmeye ya da karşılıklı dergilerde birbirine sövmeye dönüşüyor eleştiri mantığımız.

            Burada, nesnel yaklaşımlarıyla, değerli eleştiriler üreten kimi eleştirmen ya da yazarlar değil değindiğimiz. Amacımız bilir bilmez şiir hakkında ahkâm kesenlerin bolluğu ve bu nedenle de sapla samanın birbirine karıştığı ortamı imlemek. Yoksa şiir eleştirisi tarihine bakıldığında, cumhuriyet döneminden bu güne, şiir üzerine eleştiri yazıları yazmış o kadar çok emektar var ki… Bunların arasında Nazım Hikmet, Nurullah Ataç, Memet Fuat, Mehmet Kaplan, Orhan Burian, Vedat Günyol, Sebahattin Eyüboğlu, Asım Bezirci, Suut Kemal Yetkin, Behice Boran, Sadun Aren, Mihri Belli, Cemal Süreya, Edip Cansever, Melih Cevdet Anday, Turgut Uyar, Attila İlhan, İlhan Berk, Ahmet Oktay, Attila Özkırımlı, Alpay Kabacalı, Şükran Kurdakul, Mehmet H. Doğan, Mustafa Öneş, Orhan Koçak, Kemal Özer, Sabit Kemal Bayıldıran, Gülten Akın, Sennur Sezer, Veysel Çolak, Hilmi Yavuz, Abdullah Uçman, Arif Ay, Hilmi Haşal, Mahmut Temizyürek, Özdemir İnce, Ayten Mutlu, Metin Cengiz, Metin Celal, Celal Soycan, Ahmet Ada, Abdülkadir Budak, Hüseyin Cöntürk, Hasan Bülent Kahraman, Mustafa Durak, Ahmet İnam, Ahmet Günbaş, Halim Şafak, Haydar Ergülen, Nuri Demirci, Yılmaz Arslan, Baki Asiltürk, Şeref Bilsel, Mustafa Fırat, Aydın Afacan, Celal Fedai, Ahmet Bozkurt, Betül Dünder, Emel İrtem hemen akla ilk geliveren, şiir eleştirmeni olmadığı halde, eleştiri-deneme türünde yazan isimler… 

            Ancak, dergilerde-antolojilerde şiir eleştiri denemeleri yazmak, şiir tahlilleri yapmak, şair-şiir inceleme kitapları yayımlamak ya da şiir dönemlerinin tarihini tutmak, “şiir eleştirmeni” olabilmek için yeterli değildir. “Şiir üzerine eleştiri yazıları yazmak” ile “şiir eleştirmeni olmak” arasındaki temel farklar, eleştiri yöntemindeki kavramsal-kuramsal birikim, özgün terminoloji, tutarlılık ve yeni bir dil yaratma gerekliliğidir. İşte bizde bu farklılığın anlaşılmaması, sapla samanın birbirine karıştırılmasındaki esas nedendir. Günümüzde şiir eleştirisi diğer poetika üzerine yazılmış düz yazı türleriyle karıştırıldığından, deneme, eleştirel deneme, inceleme, araştırma, kitap tanıtım yazısı da şiir eleştirisi olarak algılanmakta ve üstelik bir kişinin hepsini yapması beklenmektedir. Şairin şairliği şiirleriyle değil, daha çok, dergilerde şiir üzerine yazmış olduğu yazılarıyla kabul edilmektedir. Bu nedenle, kimi dergi editörleri, iyi şiir yazan şairlerden, o derginin hazırladığı dosyalarda şiir üzerine yazı yazmasını istemektedir.

            Eleştiri ortamında sık görülen bir diğer durum ise, işe şiir eleştirmeni olarak başlayan birisinin, bir süre sonra diğer düz yazı türlerine kayması, deneme yazarı yahut edebiyat tarihçisi olmasıdır. Yerleşik, tutarlı, özgün bir “şiir eleştiri dili”, terminolojisi, kuralları vs. hâlâ olmadığından, camiadaki herkese, ortaya karışık çift porsiyon salata şeklinde, birbirinin şairi ve eleştirmeni gözüyle bakılmaktadır. Körler-sağırlar birbirini ağırlamakta, bu pazar filesi hepsini taşımaktadır. 

            Bir başka sorun, şiir eleştirisinde kullanılan dilin, eleştirmenin kalem kullanma becerisiyle ve öznelliğiyle mi, yoksa şiirsel metinle mi direkt ilişkili olacağı noktasında ortaya çıkmaktadır. Eleştirmenin öznel seçimlerine rağmen, “şiir eleştiri dili” diye kesin kuralları olan, hatta kurumsallaşmış bir dil oluşturulabilir mi? Ya da her şiirsel metinde aynı dil kullanılabilir mi? Yanıt genellikle olumsuzdur: Eleştirinin dilinden ziyade, eleştirmenin dilinden bahsedilmekte, her eleştirmenin de aynı ortak dili konuşması imkânsız olacağından, bir şiir eleştiri dilinin, terminolojisinin oluşması mümkün görülmemektedir. Bu nedenle bu dille yazılmamış metinler, şiir eleştirisi niteliği değil, deneme özelliği taşımaktadır.

            Sonuçta, günümüzde şiir eleştiri dili, bir tür “şiir çözümleme” etkinliğine yaklaşmıştır. Şiir çözümlemesi de doğru kuramı-yöntemi, doğru şiirde kullanmakla mümkündür. Anlaşılmalıdır ki her şair her eleştiri kuramıyla-yöntemiyle eleştirilemez. Eleştirmenin görevi, metnin öncelikle doğru anlaşılması ve doğru çözülmesi için, önyargısız bir yaklaşımla, doğru eleştiri kuramını-yöntemini kullanmaktır. Eleştirmenin öznel zaaflardan kurtularak, metne saygıyla yaklaşmak şarttır. Şiir eleştirisi, şairlere sövmek için değil, şiiri havanda dövmek için yapılmalıdır. Yazılan her düz yazı metin eleştiri niteliği taşımayacağından, şiir eleştirmenliğine soyunacakların yeni, tutarlı, kuramsal-kavramsal, doğru çözümleme yöntemlerini kullanan, kendilerine özgün bir “şiir eleştiri dili” oluşturmaları ön koşuldur.