28 Mart 2011 Pazartesi

AŞKI YARA GİBİ KORUMA

AŞKI YARA GİBİ KORUMA
Hilal KARAHAN, Çinikitap, Ocak-Şubat 2011
 
            Gülümser Çankaya’nın yeni şiir kitabı Soğuma Haziran 2010’da Hayal yayınlarından çıktı. Denizden Sonra (Köz, 2006) kitabından sonra, şairin ikinci şiir kitabı. 2006–2010 yılları arasında yazılmış şiirleri içeriyor. 64 sayfalık bu kare kitapta 35 kısa şiir yer alıyor. 
           
            Kitap W. Shakespeare’nin bir sözüyle başlıyor: “Bazı sözcükler diğerlerini kilitler…” Bütün kitabın kilidi de bu tek sözcük işte: “Soğuma…” Çankaya’nın hayattan, insandan, aşktan, yazmaktan ve hatta yazdıklarından soğumasını simgeliyor. Şiirlerin hemen tamamında bu tema hâkim: Soğuyan, uzaklaşan bir özne şiiri.
           
            Küçük harflerle yazılmış, lirik şiirler bunlar. Sade, akıcı, günlük konuşma tadında bir dil. İki ila dört dizelik kıtalardan oluşuyorlar. Kitapta bölüm başı yok. Noktalama işaretleri nadiren kullanılmış. Hepsi tek bölüm; soğuyan, buza dönen tek bir kapta yoğunlaşmış benlerin tüm halleri gibi…

            Dört duyuya da hitap ediyor şiirler. Kokular ve sesler öncelik kazanıyor görünse de, dokunma duyusu da güçlü. Hatta bazı dizelerde erotizmi zorlayan imgeler var:

            beni belirgin kıl, beni okşa!” s.5

            yüzüm gözüm sevişmek!..” s.17
           
            ordan dinle beni, karnımdan
            bir plak gibi elinin iğnesini
            göbeğime koy” s.28

            Dokunma duyusu bir tür özne-nesne çarpışmasına dönüşmüş bu şiirlerde. Öznenin seslendiği bir erkek imgesinden ziyade görülme arzusunu betimliyor… Görülerek belirgin olacak; görülürse var olacak bu özne: Kendi kafesinde dönüp duruyor, kendinden soğuyor; ama dışarıya seslenmiyor:

            üç köşeli bir diken
            nasıl koysam. kalbime batıyor
            bir ucu.” s.42  

            aşkı yara gibi koruma” s.44

            Çankaya, Alanya’da yaşadığından olsa gerek, hemen her şiirde deniz, sahil, su, güneş, bulut, yüzmek, kum, taş kaydırmak, gemi, damla, göl, kıyı, çağlayan, tuz, havuz, palmiye, sel, balık, yağmur, dalga, rüzgâr, …vb. sahil kentiyle ilgili bir imge var. Ama her şiirde farklı bir sahil bu...

            seni bir sözcük izler
            en yakın düşen dilinin suyuna” s.33

            beni bir kıyı bildiler. herhangi
            bir köşesinde atlasın” s.38

            kalbi yorgun sondan başlıyor sevmeye
            yağmurdan buluta, buğdaydan toprağa” s.44

            içimdeki eğriden düştüm
            kumları elenmiş bir sahile” s.58

            Bir kadının iç konuşmaları, iç sesi duyuluyor zaman zaman. Kendine telkinlerde bulunan, iç konuşmalar yapan bu aseksüel özne, bir kadına dönüşüyor. Ev yaşantısı, kadının ev düzeni giriyor şiire:

            bir fırça ovmalı bulutu denize” s.60

            dışarıda kaldı perde
            elma gürültüsünün
            önünde” s.47

            bütün duvarlarını yıkar
            sakar kelimelerle konuşan
            kısık sesli ev” s.40

            “(kül tablasını balkona bırak. gece kalmasın
            içinde)” s.31

            Çankaya’nın şiirlerinde, şizofren iç konuşmalar yapan bu “aseksüel özne” o denli kendi içine dönük ki nesnesini de içine almış, özne ve nesne farkı kalmayacak şekilde birleşmiş iç mekânda:

            kimi açsam sana kapanacaktım” s.52

            Her şiiriyle, kendisi dışında var olmayan nesnesine, hatta dışladığı ötekine iç mekândan sorular yöneltiyor Çankaya. Uzlaşamadığı sorular… Aslında bir soru dizesiyle bitmeliymiş bu kitap diye düşünüyorum:

            sizin fazlanızın kim farkında” s.59